Tel: +90 (412) 241 1000/8568 | Mail: cumaliz@yahoo.com


İSTİLACI YABANCI TÜRLER VE İSTİLA SÜREÇLERİ
Alıntı için: ÖNEN H., 2015. İSTİLACI YABANCI TÜRLER VE İSTİLA SÜREÇLERİ. TÜRKİYE İSTİLACI BİTKİLER KATALOĞU, S: 1-13. Editör Huseyin ONEN, T.C. GIDA, TAR. VE HAY. BAKANLIĞI. TAGEM, Bit. Sağ. Araş. Daire Başk. TÜRKİYE, ISBN: 978-605-9175-05-0 - PDF Tam Metin İçin Tıklayın


ÖZET

Bu bölümde yerli tür, egzotik veya yabancı tür ve istilacı yabancı tür kavramları ele alınarak kısa tanımlarına yer verilecektir. Bölümde istilacı türler içerisinde yer alan istilacı bitkilerin önemine ve genel özelliklerine vurgu yapılacaktır. Biyolojik istilaların nasıl ve hangi süreçlerden geçerek meydana geldiğine ilişkin bilgi verilecek ve bu süreçlerin temel özelliklerinden kısaca bahsedilecektir. İstila sürecine ilişkin bilgiler temel olarak idare stratejilerinin oluşturulması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu çerçeveden süreçler ve her bir süreçte uygulanabilecek kontrol stratejilerine de bölümde yer verilmiştir. Dolayısıyla bölüm yabancı istilacı bitkilere ilişkin olarak özet halde temel bazı bilgileri içermektedir.

1. GİRİŞ - KAVRAMLAR

Belirli bir coğrafik bölgenin doğal flora veya faunasında bulunmayıp belli bir amaç doğrultusunda kasten veya tesadüfen dışarıdan taşınan; dolayısıyla "yerli türler" içerisinde yer almayan canlılar ya da bunların tohum, yumurta, spor veya üreme yeteneğine sahip diğer biyolojik materyalleri “Yabancı Tür” veya “Egzotik Tür” olarak tanımlanabilir. Çeşitli yollarla giriş yapan yabancı türlerden insan sağlığı için tehdit oluşturan, ekonomik ya da çevresel zararlara neden olan veya zarar verme potansiyeli bulunan türler ise "İstilacı Yabancı Türler" olarak tanımlanır (Anonim, 1999). İstilacı yabancı türler içerisinde yer alan önemli gruplardan birisi de istilacı yabancı bitkilerdir. Sadece “İstilacı Bitkiler” olarak da adlandırılan bu bitkiler ise yerli türler olmayıp dışarıdan taşınan ve doğal dağılım sınırlarının dışında kalan alanlarda dahi çok iyi gelişebilen türlerdir. Karakteristik olarak bu bitkilerin adaptasyon kabiliyetleri (sahip oldukları genetik çeşitlilik nedeniyle) ve üreme kapasiteleri (vejetatif yolla ve/veya tohumla) yüksek olup, rekabetçi olduklarından agresif olarak büyürler (Anonim, 2013; Yang ve ark., 2012). Meydana getirdikleri zarar dikkate alınarak “İstilacı Yabancı Ot” olarak da tanımlanabilecek bu türleri diğer yabancı otlardan ayıran temel farklılık bunların dışarıdan taşınmalarıdır.

Hoşgörü sınırları son derece yüksek olan istilacı yabancı bitkiler; sahip oldukları genetik çeşitlilik ve güçlü gelişme yetenekleri, taşındıkları bölgede doğal düşmanlarının olmayışı sebebiyle üstlerinde herhangi bir çevre baskısının (herbivor türler, hastalık etmenleri vb.) bulunmaması gibi nedenlerle yeni girdikleri bölgede (yabancı ot türleri dâhil) diğer bitki türlerine üstünlük sağlarlar (Blossey ve Nötzold, 1995; Crawley, 1987; Ehler ve Thompson, 2004; Noble, 1989; Yang ve ark., 2012). İstilacı bitki türleri kısa sürede bölgede hâkim konuma geçer ve popülasyonları salgın oluşturacak seviyelere ulaşır. Nitekim her yıl sadece ABD’de istilacı yabancı bitkiler tarafından 700.000 ha doğal alan işgal edilmektedir (Pimentel, 2002).

2. İSTİLACILAR NEDEN ÇILDIRDI?

İstilacı yabancı türlerin yükselişi aslında insanoğlunun yeryüzündeki tarihi veya yükselişiyle yakından ilgilidir. Dolayısıyla, istilacı yabancı türlerin yükselişini anlamak için en azından son dönem insanlık tarihine bakmakta fayda/zorunluluk bulunmaktadır. Bazı bilim adamları insanlığın yeryüzünü etkilemeye başladığı dönemin başlangıç noktasını tarımın başlangıcına ve/veya neolitik devre götürse de (MÖ 12.000 - Holocene), atmosferik verilerden yola çıkarak yapılan değerlendirmelerde insanların 18. yüzyılın sonlarına kadar kısmen doğa ile uyumlu yaşadığı, sanayi devrimiyle insanoğlunun yeni bir jeolojik devrin kapılarının açılmasına neden olduğu belirtilmektedir. İnsanın yükselişinde 1784'te buhar tribününün icadı bir dönüm noktası kabul edilmektedir. Nitekim buhar türbininin icadıyla başlayan son 250 yıllık dönemde insanlığın dünya üzerinde yol açtığı tahribatların ulaştığı nokta artık yeni bir jeolojik döneme girdiğimiz kanaatini yaygınlaştırmıştır. Ekolog Eugene F. Stoermer ve Nobel ödüllü kimyager (atmosferin kimyasal yapısı konusunda uzman) Paul Crutzen tarafından yaygın olarak kullanıldığı şekliyle bu yeni jeolojik dönem için insan veya insanlığın çağı anlamlarına gelebilecek olan "ANTHROPOCENE" kelimesi kullanılmaktadır (Kolbert, 2011). Bu kelime anthropo- (insan) ve -cene (yeni, çağ) kelimelerinden türetilmiştir.
İnsanoğlu "insanın veya insanlığın çağı" olarak nitelendirilebilecek bu yeni çağda daha önce olmadığı şekilde doğal kaynakları dengesiz ve sorumsuzca kullanmakta, kara, deniz ve atmosfer arasında devridaim halindeki karbon ve azot gibi elementlerin biyolojik, kimyasal ve jeolojik döngülerini etkilemekte ve su döngüsünü bozmaktadır. Kısaca insanlık doğanın en büyük güçlerine benzer bir ölçekte yeryüzünü her yönüyle etkilemektedir. Hatta gezegenimiz üzerinde var olan tüm ekosistemler artık varlığımızın hoş olmayan izlerini taşımakta. Artan dünya nüfusu ile özellikle ulaşım ve iletişim teknolojisindeki gelişim, çeşitlilik ve hızın etkisiyle yeryüzü karmaşık ağlarla (iletişim, enerji, ulaşım vb) birbirine bağlanmış devasa şehirler dünyası haline gelmiştir. Daha önce sadece doğal kaynaklar bakımından zengin olan bölgelerde yoğunlaşan yerleşim alanları artık hemen hemen bütün yeryüzüne yayılmış durumdadır. Bu durum yeryüzünde bulunan 6 (Wallace, 1876) veya 11 biyocoğrafik (biyolojik çeşitlilik) bölge arasında yer alan doğal bariyerleri (deniz, okyanus, sıradağlar, çöller vb) ortadan kaldırmış ve mesafeleri giderek kısaltmıştır. Dolayısıyla, uluslararası seyahatlerde uygulanan tüm sıkı gümrük önlemleri ve uyarılara rağmen istilacı organizmalar yeni ülkelere/bölgelere taşınabilir hale gelmiştir. Pek çok zararlı ve hastalık etmeni veya bitki tohumu rahatlıkla uçuş kabininde, giysilerimize yapışmak suretiyle, bir bavul ya da yolda yemek için aldığımız bir meyvenin, süs bitkisi olarak kullanmak istediğimiz bir soğanın veya saksının içinde ya da üzerinde uzun mesafelere taşınabilir hale gelmiştir. İnsanoğlunun tahribatının bir sonucu ve çağın en önemli sorunlarından biri olan küresel ısınma ve iklim değişikliğini tetikleyen önemli unsurlardan olan CO2 miktarındaki artış da istilacı türlerin doğal ve tarımsal ekosistemlerde dominant hale gelmesini hızlandıran bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır (Smith ve ark., 1987). Küresel ısınma ile özellikle tropikal ve subtropikal orijinli istilacı türlerin daha kuzey bölgelere yayılmalarının mümkün hale gelmesi beklenmektedir (Patterson, 1995). Dolayısıyla, iklim değişiklerine bağlı olarak muhtemelen istilacı yabancı otların yayılma sınırlarının daha da genişleyeceği (Önen ve Özcan, 2010) dahi öngörülebilir. Diğer yandan karantina önlemleri zaman zaman yetersiz kalabilmekte bu da istilacı türlerin girişini kolaylaştırmaktadır. İnsanoğlu eliyle tahrip edilen alanlar da istilacı yabancı türlerin yerleşmesi ve yayılması için uygun ortamları oluşturmaktadır. Bilhassa geçen yüzyıl içerisinde, son derece yoğun, hızlı ve geri dönüşü imkansız şekilde arazi kullanım şekli değişmiş ve bitki örtüsünde büyük farklılıklar oluşmuştur. Bunun bir sonucu olarak yeryüzünde genel olarak ekosistemlerin yapısı, kompozisyonu ve fonksiyonunda büyük dönüşümler meydana gelmiştir (Hobbs, 2000). Özellikle istilacı yabancı bitki türlerinin istila süreçleri (yerleşme, yayılma ve istila) ekosistemin yapısı ile ilgili olduğundan, tahrip edilen ekosistemlerde (yerli türler dolayısıyla yerli türlerden kaynaklanan rekabet ortadan kaldırdığından) bu bitkilerin yayılması için son derece uygun koşullar oluşturulmaktadır. Sonuç olarak; istilacıların bu derece yaygın bir sorun haline gelmesi uluslararası hareketlilikteki (ticaret ve turizm vb) artış, iklim değişikliğinin getirdiği uygun koşullar, arazi kullanımındaki dönüşümler gibi büyük oranda insan müdahaleleri/etkileri sonucunda ortaya çıkan yeni koşulların bir sonucudur. Ülkemiz de; konumu, sahip olduğu jeolojik, iklimsel ve biyolojik çeşitlilik, istilacı bitki türlerine yönelik olarak uygulanan karantina tedbirlerinin yetersiz oluşu ve yoğun inşaat faaliyetleri neticesinde oluşan uygun ortam vb nedenlerle son derece büyük bir risk/tehdit altında bulunmaktadır.

3. HANGİ CANLILAR İSTİLACI OLABİLİR?

Mikroorganizmalardan memelilere varana kadar bütün taksonomik gruplar istilacı olabilmektedir. İstilacı niteliğe sahip türler dikkate alındığında, morfolojik yapı, yaşam ortamı, üreme şekli, yaşam süreleri, davranışları vb genel olarak önem taşımadığı görülmektedir. Dolayısıyla, istilacı türleri dar kalıplar içerisine sokmak mümkün değildir.

3.1. İstilacı Yabancı Türlerin Karakteristik Özellikleri

İstilacıların dâhil oldukları taksonomik gruplara göre genel karakteristik özellikleri farklılık gösterebilmektedir. Ancak genel olarak, istilacı türlerin sahip oldukları özellikleri 8 madde altında toplamak mümkündür (Richardson ve Neave, 2008; Radosevich ve ark., 2007).
1. Yeni taşındıkları alanda parazitoit, predatör veya herbivor baskısı altında bulunmazlar.
2. Yüksek büyüme hızına sahiptirler.
3. Üreme kapasiteleri oldukça yüksektir.
4. Muazzam bir dağılma/yayılma stratejisine sahiptirler.
5. Tolerans sınırları oldukça geniş olup sahip oldukları genetik çeşitlilik nedeniyle adaptasyon yetenekleri oldukça yüksektir.
6. Taşındıkları alanda kaynakları son derece etkin bir şekilde kullanabilme kabiliyetindedirler.
7. Yerel/lokal türlerle etkili bir şekilde rekabet edebilme yeteneğine sahiptirler. İstilacı bitki türleri ise allelopatik potansiyelleri nedeniyle de rekabette üstünlük kazanırlar.

3.2. İstilacı Yabancı Bitkilerin (Yabancı Otlar) Karakteristik Özellikleri

İstilacı yabancı otların sahip oldukları genel özellikler aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır (Anonim, 2007).
- Yüksek büyüme hızı ve kısa yaşam döngüleri ile tahrip edilen alanlarda yerli türlere üstünlük sağlarlar.
-  Fotosentez oranındaki artış hızlı büyüme ve erken olgunlaşmaya katkı sağlar.
- Erken olgunlaşma istilacı bitkilerin yerli türlerden önce tohum oluşturma ve büyümesine olanak verir. Bazı türler tohumdan tohuma kadar olan süreyi sadece birkaç haftada tamamlarlar.
- Yoğun tohum üretimi istilacı bitkilerin oldukça geniş bir alanı kaplamalarına olanak verir.
- Tohumların çok farklı yollarla ve etkili bir şekilde yayılması istilacı bitkilerin hızlı bir şekilde geniş alanlara ulaşabilmesine neden olur. Bitki böylece hayatiyetini de garanti altına alır.
- Tohumla üreme yanında vejetatif olarak da üreyebilme özellikleri kendilerine çoğalmada bir alternatif sunarken aynı zamanda istila edilen alanının da hızla kaplanmasına katkı sağlar.
- İstilacı bitkilerin erken sürmeleri/çimlenmeleri ve nispeten uzun süre yeşil kalmaları bu bitkilere daha etkili ve daha fazla süre fotosentez yapma olanağı sağlar. Bu da daha hızlı büyüme ve vejetatif/generatif olarak daha fazla gelişme anlamına gelmektedir.
- Oluşturdukları yoğun bitki örtüsüyle toprak yüzeyini kaplamaları istilacı bitkilere gelişme, üreme ve yerli türlerle ışık için rekabet etmede avantaj sağlar.
- Sahip oldukları uzun süreli tohum dormansisi ve farklı zamanlarda çimlenebilme özelliği bu bitkilerin toprakta kalıcılıklarını ve sürekli çimlenmeye hazır tohumların bulunmasını olmasını sağlar.
- Yoğun bir şekilde üretken çiçek oluşturmaları üretilen tohum sayısını da artırır.
- Otlatmaya dirençli olmaları istilacı bitkilere yerli türlere göre daha hızlı gelişme ve yayılma şansı verir.
- Sahip oldukları allelopatik potansiyel bu bitkilere salgıladıkları kimyasallar aracılığıyla çevrelerinde bulunan bitkilerin gelişimini engelleme ve nerede ise bölgede tek başlarına (monokültür) kalma şansı verir.
- Genellikle sahip oldukları yoğun kök yapısı bir yandan diğer bitkilerin alanda kurulmasını önlerken diğer yandan yoğun miktarda karbonhidrat depolanması bitkinin kontrol altına alınmasını güçleştirir.
- Yerli türlere göre daha erken ve hızlı bir şekilde oluşturdukları yoğun kök yapısı bu bitkilerin kurak alanlarda son derece değerli olan suyu kullanabilmeleri yönüyle büyük avantaj sağlar.
- Tüm istilacı yabancı türlerde olduğu gibi yeni taşındıkları alanda ana vatanlarında bulunan hastalık, zararlı ve herbivor baskısından uzak bulunmamaktadırlar.

Yukarıda sıralanan bu özellikleri nedeniyle istilacı yabancı otlar yeni taşındıkları bölgelerde agresif olarak gelişir, yayılır ve bölgedeki diğer yabancı otlar da dahil bütün bitki türlerine üstünlük sağlarlar (Anonim, 2007; Anonim, 2013; Keane ve Crawley, 2002; Noble, 1989; Yang ve ark., 2012). İstilacı yabancı otlar kısa sürede bölgede hâkim konuma geçer ve popülasyonları salgın oluşturacak seviyelere ulaşır. Bu türlerin yayılma alanları genel olarak tarımsal ekosistemlerle sınırlı kalmamaktadır. Yol kenarları, boş alanlar, döküntü alanları ile çayır, mera ve sulak alanlar gibi ekosistemleri de istila edebilmektedirler. Dolayısıyla, uzun vadede girdikleri bölgede biyolojik çeşitlilik için de ciddi bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadırlar (Anonim, 2013; Önen ve Özcan, 2010; Özdemir ve Ceylan, 2007).

4. ADIM ADIM İŞGAL - İSTİLA SÜREÇLERİ

Yukarıda açılandığı üzere istilacı yabancı türlerin istila süreci doğal olarak yeni bir alana tesadüfen veya kasti olarak taşınmaları ile başlar. İstila süreci taşınmayı takip eden bir dizi süreç sonunda meydana gelir. Ancak, bu süreçlerin başlaması için tek başına istilacı türün taşınması yetmez. Taşınılan yaşam alanının bitkinin gelişmesi için uygun olması gerekir. Bitkilerin gelişimini etkileyen bu çevre faktörleri; kaynaklar ve koşullar olmak üzere iki kategoriye ayrılabilir. Bunlardan ilki olan çevresel kaynaklar; CO2, su, besin, oksijen vb bitki tarafından kullanılan unsurları kapsar. Sıcaklık, pH, toprak tekstürü ve sıkışıklığı, bölgede bulunan doğal vejetasyon, herbivor, zararlı ve hastalık etmenleri gibi çevresel biyotik ve abiyotik özellikler ise yaşam alanının ekolojik koşullarını oluşturur. Bu koşullar kaynaklar gibi bitkiler tarafından kullanılmamaktadır. Fakat bitki gelişimi üzerine direkt etkide bulunmaktadırlar (Radosevich ve ark., 2007). Doğal olarak taşınan her istilacı bitkiye ait üreme organları (tohum ve vejetatif organlar) taşındığı bölgeye uyum sağlayarak sürme, çimlenme, gelişme, çoğalma ve yayılma imkânı bulamaz. Ancak uygun ortamı bulan bitki üreme materyali Şekil 1'de verildiği üzere taşınma, kolonizasyon (lag ve eksponential büyüme evreleri) ve doğallaşma süreçlerinin ardından biyolojik istilalara neden olabilirler. Bunun yanı sıra istilacı yabancı tür kavramı gereği bir bitkinin istilacı yabancı tür sayılabilmesi için; sadece bölgeye yerleşmesi ve yayılması değil, aynı zamanda (çevresel, ekonomik vb) sorunlara neden olması da gereklidir.
Dolayısıyla nispeten az sayıdaki tür biyolojik istila kavramının nedeni olarak görülebilir. Şu ana kadar olan deneyimler bize taşınan bitki türlerinin % 10 ihtimalle yeni alana yerleştiği ve bunların sadece %10'unun istilacı hale gelebildiğini göstermektedir (Groves, 1991). Ancak, nispeten az sayıdaki yabancı organizmanın istilacı karaktere sahip olduğu ve/veya taşındığı bölgede uygun koşulları bulabildiği düşünüldüğünde, istila sürecinin başarı ihtimali bazı durumlarda daha da düşebilmektedir. Bu oranlar dikkate alınarak istila başarısının son derece küçük bir ihtimal dâhilinde gerçekleşebildiği düşünülebilir. Fakat yeryüzünde bulunan tür sayısı dikkate alındığında bu rakamın aslında çok da küçük olmadığı anlaşılacaktır.


4.1. Giriş/Taşınma

İstilacıların yeni bir alana taşınması ve bu bölgede hayatta kalması evresini kapsamaktadır. Bu aşamada genel olarak istilacı türlerin yoğunlukları son derece düşük olduğundan fark edilmeleri de oldukça güçtür. Diğer yandan yeni taşınan tohumun başarılı bir şekilde bu evreyi geçebilmesi için bölgenin ekolojik koşullarının tohum için uygun olması ve çimlenen tohumun bölgede bulunan ekolojik koşullara adapte olmuş vejetasyonla rekabet etmesi gerekir. Bu sebeple taşınan bitkilerin yeni yaşam alanında kurulma şansı oldukça düşüktür. Dolayısıyla da son derece sınırlı sayıda tür kolonizasyon evresine geçebilmektedir (Radosevich ve ark., 2007). Ancak, doğal yollarla (yangın, sel vb) veya özellikle insan faaliyetleri sonucu tahrip edilen alanlarda (yol yapımı, ormanlık alanların tahrip edilmesi, tarımsal faaliyetler vb) bu aşamanın atlatılması çok daha kolay bir hal almaktadır.
stilacı türlerin taşınması çoğunlukla insan faaliyetlerinin bir sonucudur. Bu işlem gıda, tarım, ormancılık, bahçecilik, dekorasyon vb faaliyetlerde kullanılmak üzere yabancı türlerin bilerek yani kasti olarak taşınması şeklinde olabileceği gibi bilmeden veya tesadüfen de gerçekleşebilir. İnsan ve ticari ürünlerin hareketliliğine bağlı olarak her geçen gün bilmeden taşınan tür sayısı artmaktadır. Tesadüfen taşınmanın takibi ve kontrolü son derece güç olduğundan bu şekilde taşınmayla sıklıkla karşılaşılmakta ve genellikle kasti taşımadan daha büyük sorunlara yol açmaktadır. Zira, bu şekilde taşınan türler genellikle daha geç fark edildiğinden bilerek getirilen türlerden daha büyük sorunlara yol açabilmektedir. İstilacı türler;

- Balast suyu,
- Gemi gövdesi,
- Kişisel giyim eşyası,
- Bagaj veya ekipman,
- Bulaşık üretim materyali (tohum, fide vb),
- Paketleme materyali,
- Orman ürünleri ve
- Ulaşım araçları üstünde veya içerisinde bir bölgeden diğerine tesadüfen taşınabilmektedir. 

4.2. Kolonizasyon
 

Yeni bir çevreye (yaşam alanına veya ülkeye) taşınan tür öncelikle kısa ve uzun süren "kuluçka dönemi diyebileceğimiz bir uyum (lag) evresi" geçirir. Dolayısıyla Şekil 1'de yer verilen lag dönemi de kolonizasyon süreci içerisinde yer almaktadır. Uyum döneminin ardından bitki yeni taşındığı bölgede eksponential olarak çoğalmaya başlar, herhangi bir desteğe ihtiyaç duymadan hayatta kalır ve ortama yerleşir/kurulur. Yani bitki çoğalır ve yerleştiği alanda (lokal olarak) popülasyonunun sınırlarını genişletmeye ve alanı kaplamaya başlar.

4.3. Doğallaşma

Yeni taşındığı ülke veya coğrafik alana uyum sağlayan ve yerleşen (kolonize olan) istilacı bitki/tür artık başarı ile yeni popülasyonlar oluşturmaya, yeni bölgelere göç etmeye, yayılma ve sınırlarını genişletmeye başlar. Kolonizasyon evresinde belli bölge/lerde lokalize olan bitki artık geniş alanlara yayılır. Ancak bu yayılma ve çoğalma doğal olarak çevrenin taşıma kapasitesiyle sınırlıdır (Şekil 1). Artık dışarıdan yeni bulaşmalara ihtiyaç duymadan hayatiyetini idare ettirebilen ve geniş bir dağılıma sahip olan bitki yerli floranın bir parçası haline gelir. Ancak istilacı tür yeni taşındığı alanda sınırlarını genişletirken ihtiyaç duymasa da dışarıdan yeni bulaşmalar da devam edebilir. Bu süreçlerin sonunda yeni taşınılan ekosisteme yerleşen ve doğallaşan tür; rahatlıkla yerli türlerle rekabete girer, ekosistemi etkilemeye, yeni yaşam alanlarına yayılmaya, çevresel zararlar (biyoçeşitlilik) vermeye, tarım, ormancılık veya balıkçılığı etkilemeye ve/veya insan/hayvan sağlığı, refahı ve gelişimini olumsuz etkilemeye başlar.

5. İSTİLA SÜREÇLERİNE BAĞLI OLARAK İDARE STRATEJİLERİNİN OLUŞTURULMASI

Biyolojik istilaların oluşum evrelerinin bilinmesi idare stratejilerinin oluşturması yönüyle önemli avantajlar sağlar. Genel bir kaide olarak istila süreci ilerledikçe istilacı bitkinin idaresi zorlaşır ve idare masrafları artarken, uygulanan yöntemlerin etkinliği azalır (Şekil 2). Bu sebeple de tabii olarak istila sürecine bağlı olarak alınması gereken önlemler farklılık gösterir. İstila sürecine bağlı olarak alınabilecek önlemler kısaca aşağıda sıralanmıştır.



1. Karantina öncelikli dönem:
İstilacı yabancı bitkiler ile mücadelede henüz işgal edilmemiş alanlara bitkinin girişinin önlenmesi ve yayılmasının engellenmesi temel hedef olmalıdır. Bu çerçeveden bulaşma olmayan alanlarda karantina önlemleri büyük öneme sahiptir. Zira, istilacı türlerin yönetiminde en maliyet-etkin ve etkili karantina önlemleri ile birlikte, bulaşık olmayan doğal ve tarımsal ekosistemlerin bu bitkilerin istilasından korunması, bu alanlara müdahaleden kaçınılması (yol açma gibi) ve insan faaliyetleri sonucunda oluşacak tahribatın derhal bitkilendirme çalışmaları ile giderilmesi, bu alanların desteklenmesi ile bu bitkilerin yılda birkaç kez olmak üzere sürekli izlenmesi gerekir (Johnson, 1999; Mack ve ark., 2000). Doğal bitki topluluklarının bütünlüğünü korumak ve ekosistemin istilasını arttırıcı faktörleri azaltmak istilacıları kontrol altına almaktan çok daha etkili ve kolaydır (Hobbs ve Humphries, 1995).

2. Eradikasyon öncelikli dönem:
Bitkinin ilk tespit edildiği dönemlerde yani kolonizasyonun ilk evrelerinde bitkilerin eradikasyonu temel hedef olmalıdır (Allendorf ve Lundquist, 2003; Anonim, 2012; Franks ve ark., 2004; Hobbs ve Humphries, 1995; Holt ve Hochberg, 1997; Johnson, 1999; Mack ve ark., 2000). İstilacı bitkilerin eradikasyonu amacıyla yapılan çalışmalara vejetasyon dönemi boyunca devam edilir ve tohum oluşturmaları önlenir. Ancak, istilacı bitki tohumlarının uzun süre toprakta çimlenme yeteneklerini koruyabildiği dikkate alınmalıdır (Anonim, 2007; Anonim, 2009; McCormick ve ark., 1995; Mountain, 1989; Oliver ve Coile, 1994; Stone, 2010; Wu ve ark., 2002). Dolayısıyla, eradikasyon uygulanan alanların yılda en az bir kaç kez olmak üzere sürekli izlenmesi büyük önem taşır (Johnson 1999; Mack ve ark., 2000).

3. Kontrol öncelikli dönem:
Artık eksponential bir şekilde üremeye başlayan ve geniş alanlara yayılmış bulunan bitkiler (kolonizasyonun ikinci yarısında) için eradikasyon etkili ve ekonomik olmayacağından genel mücadele tedbirlerine geçilir. Entegre yabancı ot idaresi çerçevesinde bölgeye özel sürdürülebilir kontrol stratejilerinin oluşturulması gerekir. Ayrıca, istilacı bitkilerin idaresi için seçilecek yöntemler, bölgenin ekolojik özellikleri de dikkate alınarak bölgeye özel nitelikte olmalıdır. Herhangi bir istila durumunda öncelikle bitkinin yayıldığı alanların belirlenmesi ve yayılma trendinin doğru olarak tahmin edilmesi gerekir.

4. Genel yabancı ot kontrol stratejilerinin uygulandığı dönem:
Kolonizasyon dönemini tamamlamış ve coğrafi bölge/ülkeye uyum sağlayarak doğallaşmış, çok farklı alanlara yayılmış ve artık önemli kayıplara (ekonomik, çevresel, sağlık vb) yol açan istilacı bitki türleri için genel olarak diğer yabancı otlar için uygulanan mücadele stratejileri uygulanmaktadır. Zira bu evreden sonra karantina, eradikasyon veya kısa dönemli bölgeye özel tedbirler yeterli olmayacaktır. Bu evrede istilacı yabancı otların idaresinde; kimyasal mücadele başta olmak üzere, geniş bir yelpazede yabancı ot kontrol yöntemlerinin kombinasyonuna dayalı, entegre yabancı ot idare stratejileri uygulanır. Bu bitkiler diğer yabancı otlar gibi ele alınır.

6. KAYNAKÇA


ALLENDORF F.W., LUNDQUIST L.L., (2003). Introduction: population biology, evolution, and control of invasive species. Conserv. Biol., 17, 24-30.
ANONİM, (1999). Invasive Species, Executive Order 13112, Federal Register/Vol. 64, No. 25/Monday, Presidential Documents, February 8.
ANONİM, (2007). General Characteristics of Invasive Plants. http://forestandrange.org/Rangeland%20Weeds%20module/sub1/p5.shtml
ANONİM, (2009).Massachusetts Introduced Pests Outreach Project. Pest alert: Mile-a-minute vine.http://massnrc.org/pests/linkeddocuments/pestalerts/mileaminutepestalertsept2009.htm
ANONİM, (2012). Memorandum of Understanding for the implementation of a European Concerted Research Action designated as COST Action TD1209: European Information System for Alien Species,
ANONİM (2013). Plants. http://www.invasivespeciesinfo.gov/plants/
BLOSSEY, B., NOTZOLD, R., (1995). Evolution of Increased Competitive Ability In Invasive Non indegenous Plants: a Hypothesis. Journal of Ecology, 83, 887-889
CRAWLEY M. J., (1987). What makes a community invasible? Colonization, Succession and Stability (ed: Gray A. J., Crawley M. J., Edwards P. J.), Blackwell Scientific Publications, Oxford.
EHLERS BK, THOMPSON JD (2004). Do co-occuring plant species adapt to one another? The response of Bromus erectus to the presence of different Thymus vulgaris chemotypes. Oecologia 141:511-518.
FRANKS S. J., PRATT P. D., DRAY F. A., SIMMS E. L., (2004). Selection for resistance in invasive plants. Weed Technology, 18,1486-1489.
GROVES, R., (1991). A short history of biological invasions of Australia. In: Groves, R., Di Castri, F. (Eds.), In Biogeography of Mediterranean Invasions. Cambridge University Press, Cambridge, pp. 59-63.
HOBBS, R.J., HUMPHRIES, S. E., (1995). An Integrated Approach to the Ecology and Management of Plant Invasions. Conservation Biology, 9: 761-770.
HOBBS, RJ (2000) Land use Changes and Invasions. In: Mooney HA, Hobbs RJ (eds) invasive species in a changing world. Island Press, Washington, pp 55-64
HOlT, R.D., HOCHBERG M.E. (1997). When is biological control evolutionarily stable (or is it)? Ecology 78:1673-1683.
JOHNSON D.E., (1999). Surveying, mapping, and monitoring noxious weeds on rangelands, In: Sheley, Roger L., Petroff, Janet K., eds. Biology and management of noxious rangeland weeds, Corvallis, OR: Oregon State University Press: 19-36.
KEANE, R.M., CRAWLEY M. J., (2002). Exotic plant invasions and the enemy release hypothesis. Trends in Ecology & Evolution Vol.17 No.4 April 2002.
KOLbErT, E. (2011). Age of Man. National Geographic. March 2011. http://ngm.nationalgeographic.com/2011/03/age-of-man/kolbert-text
MACK R.N., SİMBERLOFF, D., LONSDALE, W. M. EVANS, H., CLOUT, M. and F. A. BAZZAZ, (2000). Biotic invasions: Causes, epidemiology, global consequences, and control. Ecological Applications 10:689-710.
MCCORMICK L.H., HaRtWIG N.L., (1995). Control of the noxious weed mile-a-minute (Polygonum perfoliatum) in reforestation, Northern Journal of Applied Forestry, 12(3): 127­132.
MOUNTAIN W.L., (1989). Mile-a-minute (Polygonum perfoliatum L.) update-Distribution, biology, and control suggestions, Regulatory Hort. 15, 21- 24.
NOBLE I.R., (1989). Attributes of invaders and the invading process: terrestrial and vascular plants, Biological invasions, ed: Drake J. A., Mooney H. A., di Castri F., Groves R. H., Kruger F. J., Rejmanek M., Wil-liamson, M., John Wiley, Sons, Chichester, (1989). Pp:301- 313.
OLIVER J. D., COILE N.C., (1994). Polygonum perfoliatum L. (Polygonaceae), the mile-a- minute weed, Botany Circular No. 29, Gainesville, FL: Florida Department of Agriculture & Consumer Services, Division of Plant Industry, 4 p.
ÖNEN H., ÖZCAN S., (2010). İklim Değişikliğine Bağlı Olarak Yabancı Ot Mücadelesi. İklim Değişikliğinin Tarıma Etkileri ve Alınabilecek Önlemler. Ed: SAYILI M.,T.C. Kayseri Valiliği İl Tarım Müdürlüğü Yayın No:2, Fidan Ofset, Kayseri, (2010), S:336-357.
ÖZDEMIR G., CEYLAN B., (2007). Biyolojik İstila ve Karadeniz'deki İstilacı Türler, SÜMAE YUNUS Araştırma Bülteni, 7:3.
PATTERSON D.T., (1995). Weeds in a changing climate, Weed Science, 43:685-701.
PIMENTEL D., (2002). Biological Invasions: Economic and Environmental Costs of Alien Plant, Animal, and Microbe Species., Boca Raton, FL: CRC., 369.
RADOSEVICH, S.R. HOLT, J.S. GhERSA C.M. (2007). Ecology of weeds and invasive plants Relatıonshıp to Agrıculture and natural Resource management. Third Edition. Published by John Wiley & Sons, Inc., Hoboken, New Jersey.
RICHARDSON M., NEAVE, P. (2008). Characteristics of Invasive Species. İn- Invasive
Species: Management Options for the Ontario Landowner .http://www.eomf.on.ca/~eomf/media/k2/attachments/Inv_Sp_Charactertistics.pdf
SMITH, S.D., STRAIN B.R., SHARKEY, T. D. (1987).Effects of CO2 enrichment on four Great Basin grasses. Funct. Ecol., 1:139-143.
STONE K.R., (2010). Polygonum perfoliatum, In: Fire Effects Information System, [Online]. U.S. Department of Agriculture, Forest Service, Rocky Mountain Research Station, Fire Sciences Laboratory (Producer). http://www.fs.fed.us/database/feis/ [2013, April 10]
WU Y., REARDON R.C., DING J., (2002).Mile-a-minute weed In: Van Driesche, R., Lyon, S., Blossey, B., Hoddle, M., Reardon, R. (Eds.), Biological Control of Invasive Plants in the Eastern United States, USDA Forest Service Publication , FHTET-2002-04, pp. 331-341,
WU S.H., HSIEH C.F., CHAW S.M., REJMÂNEK M., (2004). Plant invasions in Taiwan: Insights from the flora of casual and naturalized alien species, Diversity and Distributions, (Diversity Distrib.) 10, 349-362.
YANG J., TANG L., GUAN YA-LI., SUN W., (2012). Genetic Diversity of an Alien Invasive Plant Mexican Sunflower (Tithonia diversifolia) in China, Weed Science: October-December 2012, Vol. 60, No. 4, pp. 552-557.